Vazife zamanı

 “Öyle bir geçer zaman ki “ demiş Erkin Baba.

Öyle bir geçmiş ki fark edememişiz bile.

O zaman çevirelim bu sözü de diyelim ki; “Öyle bir geçti ki zaman.”

Anadolu.

Altın başaklarıyla, kendine özgü bereketli doğasıyla, iklimi ve tüm güzelliğiyle narin bir gelindi önce.

Herkesin bildiği, herkesin gördüğü, imrendiği, istediği…

Neler gördü, neler geçirdi, neler çekti..

Uygarlıkların biri geldi, biri gitti.

Bereket aktı dört bir yanından da, bu toprak Anadolu’ydu yorulmadı, küsmedi, gücenmedi o hep verdi, hep verdi.

Ne insanlar gördü, ne toplumlar, ne savaşlar…

Yine de yaşama ve yaşatma inadından vazgeçmedi.

Çocuklarına sahip çıktı, kimseye eyvallah etmedi, minnet etmedi. Besledi, büyüttü, korudu, kolladı.

Belki de onun da amacı,  her ana gibi sadece iyi evlatlar yetiştirmekti.

Sonra öyle bir geçti ki zaman, sinsi bir düşman girdi içeriye, o hiç fark edemedi.

Doğayla uyum içinde, birlikte, bir arada yaşamakta olan insan çirkinleşti.

Düşman, bazen evlatlarıyla bile birlik olup bu defa ona, toprağa yöneldi.

İnsafsızca deldi, deşti, yaktı, perişan etti.

Nefes bile alamasın diye doldurdu betonları her yere, zaferinden keyif aldı, seyretti.

Bildiğin katliamdı; kimsenin görmediği, belki görmemezlikten geldiği, ses etmediği.

Ona ihanet edenler bile ondan almışlardı tüm sahip olduklarını, hatta hayatlarını.

Oysa ki Anadolu anaydı. Bu yüzdendir belki, onlar aldıkça, o verdiklerini dahi geri  istemedi.

Dört yanımızda betonlar, koca koca binalar, oteller, plazalar, gökdelenler.

Ne orman bırakıyoruz, ne tarla, ne de koy.

Sığamadık bir yerlere, sığdıramadık koca keyfimizi.

Eee, o zaman haydi, adamını bulursan, verirsen bir kaç kuruş, belki de oy, artık hangi yere, hangi binayı koyarsan koy.

Nereden nefes alacak bu ana?

Koyup kendimizi yerine bir düşünsek mi?

Nasıl yaşanacak gelecekte bu topraklarda diye kafa yorsak mı?

Çocuklarımıza neyi nasıl bırakıyoruz bir farkına varsak mı?

Nasıl yeteceğiz kendimize, neden yok ediyoruz tarımı, hayvancılığı, köyümüzü, köylümüzü diye bir sorsak mı?

Kim bize dost, kim bize düşman artık ayırdına varsak mı?

Ettiğimiz laflar büyük; büyüdük geliştik. Sanki zannedersin biz ham meyveydik de şimdi olduk, hatta göklere eriştik.

Kendi kendimize yeterken yetemez olmuşuz bu arbedede. Çocuklar bile artık mutsuz, kaygılar son raddede. İklim krizi kapıda, açılmasını beklerken kapının, yiyecek ve enerji krizi de tetikte, açık buldukları an onlar da girecek içeriye.

Kim kimin nesi? kimin eli nerede? Tüm bunlar karışmışsa birbirine ve halen avutuyorsak kendimizi tatlı ninnilerle işte bu kötü. Saatin alarmı çaldı Anadolu evlatları, uyanmak lazım. Uyanmak istemeyene de mutlaka “kalk başka yerde uyu” demek lazım.

İşimiz var, hem de çok iş, ayağa kalkıp da çalışmak lazım.

Anadolu bir garip yaralı ana, belki son nefeste. Toprak bu tabi ki sesi çıkmıyor, çıkamıyor istese de.

Perişan, üzgün, sessizce öylece bekler, seyreder olan biteni.

Tüm evlatlar geleceği düşünerek bence yapmalı vazifesini.

 

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Loading…

0

AÜ Mühendislik Fakültesi’nin büyük başarı

Aşurede buluştular