Kış aylarının gelişiyle birlikte soğuyan hava, kapalı alanlarda daha uzun süre kalınması ve virüslerin hızlı yayılması nedeniyle nezle, grip ve soğuk algınlığı vakalarında artış yaşanıyor. Bu dönemde insanların en çok başvurduğu besinlerden biri ise geleneksel bir iyileşme klasiği olan sıcak çorba. Diyetisyen Berna Arslan, çorbanın hem fiziksel hem de psikolojik açıdan hastalık dönemlerinde önemli bir destek olduğunu belirterek “Çorbalar adeta bir ecza dolabı gibi olmalı” ifadelerini kullandı.
Sonbahar ve kış aylarında pek çok kişinin solunum yolu enfeksiyonlarıyla mücadele ettiğini söyleyen Arslan, hastalık dönemlerinde çorbanın neden bu kadar tercih edildiğini anlattı. Ona göre çorbanın etkisi sadece bir alışkanlıktan ibaret değil. Vücut ateş ve terleme nedeniyle sıvı kaybettiğinde çorba hem sıvı hem de elektrolit dengesini hızlı bir şekilde geri kazandırıyor. Bu nedenle özellikle ateşli hastalıklarda çorbalar kritik rol oynuyor.
Arslan’a göre sıcak çorba yalnızca mideyi rahatlatmakla kalmıyor, aynı zamanda tahriş olmuş boğazı yatıştırıyor. Hastalık sırasında iştahsızlık ve halsizlik yaygın olduğundan, çorba gibi besin değeri yüksek ancak kolay tüketilebilir yiyecekler vücut için büyük avantaj sağlıyor. Çorbanın buharı, özellikle grip ve nezle dönemlerinde burun tıkanıklığını azaltmaya yardımcı olarak kişinin nefes almasını kolaylaştırıyor.
Çorbanın bağışıklık sistemine sağladığı katkı, içeriğine bağlı olarak oldukça güçlü olabilir. Arslan, kemik suyu veya et suyuna dayanan çorbaların yüksek kolajen, jelatin, amino asit ve mineral içeriğiyle bağırsak sağlığını desteklediğini belirtti. Bağışıklık hücrelerinin büyük bölümünün bağırsakta bulunması, çorbanın bu yönden önemini artırıyor. Ayrıca bitkisel şifa kaynaklarının da bağışıklığa katkısı olduğunu belirten uzmanlar, özellikle “Melisa Çiçeği: Sakinliğin, Şifanın ve Doğal Dengenin Zarif Sembolü” gibi doğal çözümlerle ilgili araştırmaların da son dönemde ilgi gördüğünü ifade ediyor.
Sebze çeşitliliğinin de çorbanın şifa değerini belirleyen temel unsurlardan biri olduğunu vurgulayan Arslan, A ve C vitamini açısından zengin sebzelerin çorbalara mutlaka eklenmesi gerektiğini söyledi. Turuncu sebzelerde bulunan beta-karotenin vücudun savunma bariyerini güçlendirdiğini belirten uzman, sarımsak ve soğanın anti-enflamatuar özelliklerinin de çorbaları adeta doğal birer ilaç haline getirdiğini ifade etti.
Diyetisyen Arslan’a göre doğru çorba, hastalıklara karşı koruyucu bir kalkan oluşturabilir. Ancak çorbanın içeriği bilinçli seçilmeli. Aşırı yağlı, kaymaklı veya tuz oranı yüksek çorbaların hastalık döneminde önerilmediğini söyleyen uzman, sindirim sistemini zorlayan yoğun çorbalardan uzak durulması gerektiğini belirtti.
Aynı zamanda iyileşme sürecinde proteinin önemine dikkat çeken Arslan, çorbaya haşlanmış tavuk, hindi, mercimek veya nohut gibi protein kaynaklarının eklenmesinin hızlı toparlanmaya yardımcı olduğunu söyledi. Tam tahıllarla desteklenen çorbalar ise vücuda uzun süreli enerji sağlayarak hastalık döneminde güç kaybını azaltıyor.
Baharat ve taze yeşilliklerin de çorbanın birer destekleyicisi olduğunu hatırlatan Arslan, zencefil, zerdeçal ve karabiber gibi baharatların anti-enflamatuar özellikleri sayesinde iyileşme sürecine katkı sağladığını dile getirdi. Maydanoz ve nane gibi otların ise vitamin ve antioksidan açısından çorbayı zenginleştirdiğini ekledi.
Grip ve nezle sezonunun hızla yaygınlaştığı bu dönemde, uzmanların önerdiği şifalı çorbalar hem koruyucu bir kalkan hem de iyileşme sürecinde önemli bir destek haline geliyor. Doğru içeriklerle hazırlanan çorbalar, vitamin ve mineral açısından zengin yapıları sayesinde vücudun savunma gücünü artırırken, hastalık belirtilerini hafifletmeye de yardımcı oluyor. Bu nedenle özellikle kış aylarında sofralarda daha sık yer alması, hem yetişkinler hem de çocuklar için güçlü bir koruyucu adım olarak değerlendiriliyor.


Yorumlar
Loading…