Ne ekersen onu biçersin

Her şeye karşın üzerinde ısrarla durulması gereken, çok önemli bir konu var hayatımızda.

Kadın, yaşam, özgürlük…

Ülkemizin yarı nüfusunu oluşturan kadınlarımızın sömürülmesi, her yönden şiddet görmesi, haklarının gasp edilmesi, özel alana sıkıştırılmak istenmesi, pasifize edilme çabaları, görünmez kılınma çabaları.. Tehdit, şantaj, korkutma…

Kadına yönelik şiddet haberleri dahi (evet mutlaka duyulmalı, ama haberlerin sunuşu/ kelimeleri dahi önemli) kadınların pasifize olmasına/ korkutulmasına sebep olan etkenlerden..

Özellikle bizim gibi ataerkil toplumlarda kadın sanki bir evcil..

Hani şu işlerle/ yükümlülüklerle ilgili bir hikaye vardır ya. Kim ilk başta o maymunu kucağına almışsa, maymun tepemize çıkmış, inmiyor aşağıya. 

Biz kadınların doğal görevi olarak/ kadınlık vazifesi diye atfedilen her şeyi yapıştırmışlar üstümüze.

Hatta bırakın yapıştırmayı onlardan prangalar, demir parmaklıklar yapmışlar bir de. Haa… Haklarını yemeyelim, kimisinin üstüne güzel güzel rengarenk çocuk kandırır gibi çiçekler böcekler de koymuşlar ki unutsun parmaklıkları kadın.

Günümüzde her ne kadar daha gür sesi çıksa da hemcinslerimizin, tezgahlar bitmiyor kadınların üstüne. Kaldırmaya çalıştığımız, kırmaya çalıştığımız zincirleri habire birileri sağlamlaştırmaya çalışıyor.

Adına da işine göre ayıp, günah, sevap, ahlak, namus, din, iman diyor.

Olmadı mı cehennem, zebani, koca, baba, kardeş, sevgili diyor. Anne korkusunu bile gösteren vardır ki bu da ayrı bir muamma. Yani ataerki kafalar, bu zihniyette erkek/ kadın fark etmiyor. Paşalar, ağalar konuşuyor da konuşuyor…

Konuşması da yetmiyor, fırsat buldu mu gücü elinde bulundurmak için toplum yönetimine dahi dahil olmak istiyor.

Bu bir çıkmaz mı? Hayır…

Nasıl çıkar kadın bu döngüden, nasıl kırar zincirlerini, nasıl insan gibi hür ve eşit yaşamaya başlar?

Evet doğru, bu zihniyette olmayanların, farkında olanların çabası ve mücadelesi ile.

Ama en çok kadınların mücadelesi ile. Kadınlar, öncelikle kendilerinin içinde bulundukları koşulları/ yaşadıklarını, efendi/ köle ilişkisini, sömürü düzenini, yenen haklarını fark ettiklerinde, gözlerini açtıklarında, bilinçlendiklerinde, eğitimle, seslerini çıkardıklarında, mücadele etmeleri halinde özgürleşebilir. Zaten ataerkinin de amacı bunları önlemek. 

Önce fark et, oku, bağımlı kalma, dimdik ayakta ol. 

Safi kadın olduğun için üzerine takıştırılan etiketleri yırt at üzerinden, kabul etme. İnsanlık etiketi kalsın sadece, en görünür yerinde, en güzel haliyle.

Şimdi senin hakkını gasp eden ya da gasp etmeye çalışan bu ataerki zihniyetin yetişmesinde senin de payın var, unutma.

Ne ekersen onu biçersin. Ektiğine dikkat et, uyanık ol.

“Aman, ben kaç yaşımdayım uğraşmam, böyle gelmiş böyle gider.” deme.

Kaç günün kaldıysa hayatta öncelikle onun değerini bil, insan gibi yaşa, yaşamak senin de hakkın, eğik durma, kalk ayağa.

Kaldı ki hani yine üzerimize yapıştırılan kutsal analık vazifesi gereği (kutsal babalık var mıydı bizim dinimizde? Duymadım şahsen. Enteresan bakın bu yok sanki), yaftalarını sökmesen dahi, senin evlatlarının insan gibi, özgürce iyi yaşamaları için, güzel bir gelecekleri olması için bunu bir ebeveyn olarak onlara borçlusun. Hem onları bu ataerkil zihniyetten kurtarmalı ve düzgün eşitlikçi eğitmelisin, hem de toplumun değişimine bir tuğla da sen koymalısın. Vazife ise buyur vazife, bundan güzel/ daha değerli o çocuklara ne verebilirsin?

Kadınların eğitimi, sosyal hayata katılımı, okuması, gelişimi, iş hayatında yer alması önemli. Ekonomik özgürlüğünün olması önemli. Bir başkasına ekonomik anlamda bağımlı olmak beraberinde onun patron olmasının kabulünü de getirebilir unutma. Kaldı ki o patron iş saatleri ile sınırlı ve sadece yaptığın işe müdahale eden biri de değildir. 

Bir kadın değişirse, dünya değişir diyorlar ya, çok doğru.

Önce kadın değişmeli, bilinçlenmeli, gözünü açmalı.

Devlet politikaları, kurumsal eğitimler toplumsal cinsiyet eşitsizliğini aşmak üzere, eşitlik üzerine kurgulanmalı.

Hele ki eğitim kitaplarında buna azami dikkat sarf edilmeli.

Medyada, reklamlarda orada burada eşitsizliğe, etiketlemeye ve kadın sömürüsüne dayalı ifade ve görsellere yer verilmemeli, yer veren varsa en başta kadınlar olmak üzere protesto edilmeli/ izlenmemeli. Toplumsal kontrolse konu, buyurun toplumsal kontrolü burada yapalım. Ayrımcı, ötekileştirici söylem ve söylevlere öncelikle biz karşı koyalım.

Tükettiğimiz her ürün/ her şey ve hatta içinde bulunduğumuz her durum biz tercih edersek, biz istersek var. Bunu unutmayalım.

Sabah programları bile enteresan, farkında mısınız? Neden prim vermekteyiz ki?

Birlikteysek güçlüyüz, farkına varalım.

Tarikat ve cemaatlere geleceğimizi kaptırmayalım. Siyasi söylemlere, yaşananlara, politikalara, her duyduğumuza bu yönden bakalım.

Evet, toplumun yarısı neredeyse kadın..

Biz varız, buradayız. Ne güçsüzüz, ne köleyiz, ne de ötekiyiz. Biz bu toplumun belkemiği, temeli, her şeyiyiz.

Biz evet eş olabiliriz, ana olabiliriz, ….’nın kızı/ kardeşi de olabiliriz.

Ama öncelik olarak biz herkes gibi birer bireyiz. Ayşe’yiz, Fatma’yız, İnci’ yiz..

Bizim yaşantımız, bizim seçimimiz, bizim kararlarımız ve bizim geleceğimiz.

Geçmiş geçmişte kalmış olabilir, ama gelecek bizimdir.

Son dönemde özellikle siyasi yapılanmalarda tarikat ve cemaatlerin bahsi çok geçiyorsa özellikle vurgulamak istedim. Yeni prangalara/ zincirlere/ parmaklıklara ihtiyacımız olmadığı gibi, olanları da yıkmaktır görevimiz. Biz öteki değiliz..

İhtiyacımız olan hep birlikte eşitlikle beraberce kalkınmak, güzel günlere el birliğiyle varmak.

Önümüze bakıp, gelecek için gözlerimizi açalım, birlikte bilinçlenelim, gelişelim, farkına varalım, ses çıkaralım. Seçimlerimize/ tercihlerimize sahip çıkalım. Kadın erkek o bu değil, insanca, paylaşarak, omuz omuza, hep beraber, eşitlikle aydınlık, özgür ve güzel yarınlara uyanalım.

Sevgi ve saygılarımla..

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Loading…

0
Otomobil kanala devrildi

Otomobil kanala devrildi

Ertürk, sağlıkçıların ve gençlerin sesi olacak