Deklarasyonumuz seçim pazarlığı değil, yol haritası olacak

– Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, 27 Eylül’de açıklanacağı duyurulan deklarasyon konusuna açıklık getirdi. Deklarasyonun bir seçim pazarlığı değil, gelecek bir yıla ilişkin yol haritası olduğunu belirten Sancar, “Kürt sorununun çözümünde güçlü demokrasi ve kalıcı bir barış gerekiyor. Bunun yolu da diyalog, müzakere ve demokratik siyasettir. Ana hedeflerimiz bunlar. Deklarasyonumuz sadece seçimlere dönük değildir. Önümüzdeki bir yıla dair yol haritamız olacak. Bunun tabii ki seçimlerle de bağlantısı olacaktır, ama seçimleri her şeyin önüne koymuyoruz. HDP’nin gücünü biliyoruz. HDP’nin gelecek programının adresidir. Topluma barış ve demokrasiyi getirmek için yönetimde yer almasını sağlamaktır. Siyasette kilit güç ve yönetimde de aktif olmasını sağlayacağız” dedi.

 

GERÇEK DEMOKRASİYE ULAŞMALIYIZ

 

Can TV’de canlı yayın konuğu olan Sancar şunları söyledi: “Biz bu ülkede yeni bir başlangıç yapmak istiyoruz. 41 yıldır bu ülkede 12 Eylül’ün zihniyeti sürdürülüyor. 12 Eylül ve 12 Eylül’ün yolunu açan politikalar ve zihniyetlerle hesaplaşarak yeni bir başlangıç yapmak istiyoruz. Artık Türkiye gerçek demokrasiye ve kalıcı barışa ulaşmalıdır. Bunun ana sütunları bellidir. Demokrasiyi güçlü bir şekilde savunacak, yerleşmesi için program hazırlayacaksınız. Parlamenter sistemini bizde savunuyoruz ama yerel demokrasiyle güçlendirilmesini istiyoruz. Yerel demokrasi de yerel yönetimlere yetki ve kaynak gelirini güvence altına almayı ifade eder”.

 

BELEDİYELERE ANAYASAL GÜVENCE

 

“Eğer iktidarın merkezde yoğunlaşmasını, tek elde yürütülmesini reddediyorsak, iktidarın yetkilerini dağıtmak zorundayız. Yasama, yargı ve yürütmeyi birbirinden ayıracak ve birbirine karşı denetleme yapabilecek şekilde düzenlenmesini istiyoruz. Merkezdeki yetkileri de yerele doğru devretmek lazım. Yani yerel yönetimlerin konumlarını anayasal güvenceye kavuşturmak lazım. Demokrasi ancak halkın katılımı ve denetlemesiyle hayatta kalır. Bunun dışında her türlü güvence kırılgan ve geçicidir. Parlamenter demokrasiyi savunuyoruz ve bunun yerel demokrasiyle bütünleştirilmesini talep edeceğiz. Bunu deklarasyonla bir kez daha ifade edeceğiz. İstişareler devam ediyor. Toplumun çeşitli kesimleriyle yaptığımız tartışmaların verileri kurullarımızda tartışacağız. Önümüzdeki hafta yerel yönetimler konferansımızı yapacağız. Bunların yerlerine kayyım atansa da görevden alınsa da onlarla da toplantı yapacağız. Son nihai şeklini vereceğiz. 27 Eylül Pazartesi günü Ankara’da halkımızla paylaşacağız”.

 

ÜLKENİN ÇÖKÜŞE GİTTİĞİNİ GÖRDÜK

 

“Türkiye’de geleceği yeniden inşa etme konusunda önemli bir fırsat yakaladık. Çünkü Türkiye’nin yönetiminin ve zihniyetinin kurmak istediği sistemin en uç noktasına Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi denen ucube düzenle geldi. Bunun ülkeyi nasıl çöküşe götürdüğünü bizzat deneyimliyoruz. Bu evreye 2015 konsepti dediğimiz politikalarla gelindi. Cumhur İttifakı ortakları da esasında bu zihniyeti savunuyorlar. Biz çöküşü gördük. Ekolojik çöküşü gördük, sağlık politikalarında çöküşü gördük, devlet politikalarında çöküşü gördük, siyasette çöküşü gördük, dış politikada çöküşü gördük. Orman yangınlarından sel felaketlerine halkın nasıl kendi kaderini kendi belirlediğini gördük. Ve bir avuç sermayeye, bir avuç yandaşa halkın kaynaklarının nasıl peşkeş çekildiğini hep birlikte yaşıyoruz da”.

 

SEÇİM PAZARLIKLARINI REDDEDİYORUZ

 

“Çöküşü restore edecek bir yol mu, yoksa yeni bir başlangıç yolu mu? Cevabını aradığımız soru budur? 12 Eylül zihniyetinden kurtulmak için kim hangi tercihleri yapıyor? HDP en geniş demokrasi ittifakını kurmak istiyor, ama bunu pazarlıkla yapmayı reddediyoruz. Pazarlık usulüyle seçimlere girmeyi reddediyoruz. Birileriyle pazarlık yaparak, seçimlere girmeyi kesinlikle yanlış buluyoruz. Yöntemimiz pazarlık değil müzakeredir. Hedefimiz bir yerden mevki, makam kazanmak değil bu ülkeye demokrasiyi ve barışı getirmektir. Güçlü demokrasi ve sağlam barışı getirmektir. Bunu da ancak müzakere ve diyalog yöntemiyle yapabiliriz”.

 

AKP İKTİDARI 12 EYLÜL’ÜN UZANTISIDIR

 

12 Eylül darbesinin devleti restore planı olduğunu belirten Sancar, “Uzun vadeli bir plandı ve çeşitli ayakları vardı. Bu ayaklarından biri ideolojik dayanağı, hedefi vardı. Bu ideoloji de Türkçülük ve İslam gibi iki unsuru vardı. Yani Türk-İslam sentezi diye uzun yıllar pazarlanan ideolojiyi, bir devlet sistemi olarak yeniden yerine oturtma amacına yönelikti 12 Eylül darbesi. Bugün yaşadığımız şeylerin temellini o gün attıklarını söylerken, tam da bugünkü mevcut iktidar ideolojik temellere dayalı. Bu ideolojik temelleri de 12 Eylül asker darbesi atmış” dedi.

 

12 EYLÜL SİYASETİ EHLİLEŞTİRME PLANI

 

“Darbenin siyasal boyutuna değinen Sancar, “Bu siyasal boyutunda da siyaseti ehlileştirmek, devletçi iktidara hapsetmek, yani devletin izin verdiği çerçevede yapılacak bir faaliyet haline dönüştürmekti. Siyasetin özünü yok etmekti. Bunu da başardı. Bunu anayasasını ve uygulamasını da başardı. Ama buna karşı direniş devam etti, ediyor. Siyasetin özünü yok etmek, siyaseti çıkar ve iktidar ilişkisi üzerine hapsetmek gibi bir boyutuydu. Darbenin üçüncü boyutu ise toplumsaldır. Çoğulculuğu yok etmek ve toplumu sürekli vesayet altında tutmaktır. Yani toplumu, ülkenin sorunlarının çözümüne katkısını kesmek. Böylece devleti, her şeyin belirleyicisi haline getirmek amaçlandı. Bu cumhuriyetin kuruluşunda da vardı, 12 Eylül bu hedefi restore etme ve hayata geçirme planını devreye soktu” ifadelerini kullandı.

 

İNKAR VE ASİMİLASYON POLİTİKALARI

 

12 Eylül darbesiyle toplumun susturulmak istendiğini söyleyen Sancar, “Çoğulculuğu bütünüyle ortadan kaldırma, etnikçiliği yerleştirme. İnkar ve asimilasyon politikalarını en uç noktalara kadar getirecek bir sistem, bir rejim hedefliyordu. Diyarbakır zindanları bunun sembolü haline gelmiştir. Diyarbakır zindanlarındaki zulmün bu kadar konuşulmasının sebebi, Kürt halkına yönelik inkar ve asimilasyon politikalarının Diyarbakır zindanlarıyla bütünleştirilmesidir” ifadelerini kullandı.

 

DARBENİN DESTEKÇİSİ SERMAYEDİR

 

Sancar, darbenin ekonomik ayağına ilişkin de şunları söyledi: “12 Eylül’ün bir de bir de ekonomik boyutu var. Neoliberal dünya sistemine Türkiye’yi entegre etme gibi çok önemli bir hedefe sahipti. Bu nedenle özellikle Amerika yönetiminin koruyuculuğu ve dünya ekonomik sisteminin önemli aktörlerinin hepsinin bu yönetimi desteklemesi bundandı. Yani Türkiye’yi neo-liberal sisteme bütünüyle entegre etmek. Neo-liberal ekonomik sistem her türlü sömürünün önünü açan dizginsiz kapitalizm demektir. Yozlaşmayla birlikte ahpap çavuş kapitalizmi demektir. Emeğin ve emek örgütlerinin bütünüyle bastırılması gibi bir hedeftir. Esasen 12 Eylül’e en büyük desteğin işveren örgütlerinden yani sermayeden geldiğini unutmayalım. Dönemin işveren sendikası başkanının ‘şimdi gülme sırası bizde’ sözlerini unutmayalım.”

 

YÜZLEŞME DEĞİL HESAPLAŞMA LAZIM

 

12 Eylül askeri darbesiyle “yüzleşme” yerine “hesaplaşma” kavramını kullanılmasının nedenleri üzerinde duran Sancar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yüzleşme, geçmişle hakikat temelinde bir ilişki kurmaktır. Yani geçmişte yaşananların hakikatini ortaya çıkarmaya yönelik bir kavramdır. Hesaplaşma ise adalet kavramını daha fazla öne çıkarıyor. Aslında ikisini birbirinden koparmak mümkün değil. Geçişme hesaplaşma yüzleşmeyi de kapsıyor. Geçmişle hesaplaşma ya da yüzleşme hakikat ve adalete yöneliktir. Geçmişe yönelik adalet de önemli bir hedeftir, değerdir. Adalet sadece bugüne ya da geleceğe ilişkin değildir. Geçmiş adaleti diye bir mesele vardır. 12 Eylül Darbesi tüm bu hedeflere ulaşmak için pek çok zulüm yöntemini devreye sokmuştur. İşkence, gözaltılar, kayıplar, faili meçhul cinayetler ve yıllarca süren bir zulüm sistemi. Şimdi bu politikaları kimler düzenledi, kimler bu politikaların uygulanması emrini verdi, kimler uyguladı. Failler silsilesinin ortaya çıkarılmasını hedefliyoruz hesaplaşma ve yüzleşme derken. Ama hesaplaşmanın geniş bir hedefi var. O sistemi yaratan zihniyet, o zihniyeti hayata geçiren kurumlarla hesaplaşma onları değiştirme ve onların aksini hedefleyen kurumlar yerleştirme.

 

İKTİDAR 12 EYLÜL RUHUNU SAHİPLENİYOR

 

Hesaplaşma dediğimiz illa o dönemin faillerin yargılanmasını hedeflemiyoruz. Hesaplaşmanın amacına ulaşabilmesi için tüm o politika ve uygulamaların yaratan zihniyeti ve bu zihniyeti hayata geçirmeyi mümkün kılan kurumsal düzeni sorgulamak, mücadele etmek ve değiştirmek hesaplaşmanın esas hedefi budur. Bir kişi, ‘12 Eylül’ü reddediyorum, darbelere karşıyım’ diyorsa, samimi olup olmadığını anlamak için şuna bakmak lazım; 12 Eylül zihniyetini gerçekten reddediyor mu, yoksa o zihniyeti devam ettiren bir tutum mu alıyor? Ya da 12 Eylül zihniyetinin yaşama geçirilmesini sağlayan kurumları reddediyor mu yoksa bu kurumları devam mı ettiriyor? Biz bugünkü iktidarın 12 Eylül’ün devamıdır derken, tam da bunu kastediyoruz. 12 Eylül ne yapmak istediyse bugünkü iktidar bunu daha da ileri taşımıştır. Bugünkü iktidar, tekçilik, toplumu bastırma, neo-liberal dizginsiz sömürü politikaları, inkarcılık, asimilasyon bu politikaları sürdürmektedir. ‘12 Eylül’ün ruhunu en iyi yaşatan iktidar kimdir’ diye sorarsanız AKP-MHP’dir derim. 12 Eylül’ün ruhunu sahiplenen iktidar bugünkü iktidardır”. 

(MA)

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Loading…

0

Allah bize Erdoğan’ın kaybettiğini göstermesin

ASSİM Turizm Platformunun ilk çalıştayı yapıldı

Antalya Haberleri: ASSİM Turizm Platformu’nun ilk çalıştayı yapıldı