Pirinci ayıklamak

Her yerden, her kanaldan bilgi akışı, haber akışı sürüyor.

Objektif/ tarafsız bilgi var mı? Varsa nerede artık bilmiyoruz. Sadece yaşadıklarımıza bakıyoruz.

Önümüze bizden de büyük bir tepsi konulmuş sanki, olabildiğince dikkatle habire tepsiye dökülen  pirincin taşlarını ayıklamaya çalışıyoruz.

Ama taşkın nehir bizi de etkiliyor, sürüklüyor. Hepimiz tutunmaya çalışıyoruz.

Artık güvensizlik öyle bir hal aldı ki, kurallı koşullu hazırlanması gereken rakamsal bilgilere bile güvenemiyoruz. Neredeyse 2+2=4 bile diyemiyoruz.

Enflasyon vurdu geçti zaten.

Baz etkisiyle düşmüş derler. Sonuç?

Vatandaşın alım gücü mü arttı? Yoksa biri havadan para mı yağdırdı?

Vatandaşın derdi ekmekle, barınmayla, geçimle, eğitimle, sağlıkla, adaletle, insanca çalışıp insanca yaşamayla. Kısacası yaşamla ve geçim derdiyle. Yetmeyen alım gücüne karşılık sürekli fiyatı artan tüketim maddeleriyle. İşle, aşla, barınmayla, maaşla. Asgari ücret arttı, peki yeterli mi? Kaç aya kadar ömrü var acaba?

Enflasyonu ne hesaplarsanız hesaplayın, nasıl çıkarırsanız çıkarın sıradan vatandaş için tek önemi, maaşının artışında hesaplanan enflasyon kalemi. Alım gücü artmak ya da sabit kalmak bir yana maalesef sürekli bir düşüşte. O zaman? Neye ve nasıl güveneceğiz ki?

Aslında ekonomik verilere ilişkin açıklanan tüm rakamların anlamı vatandaş için böyle değil mi? Hal böyleyken bu rakamlar sadece algılar üzerinde etkili. Propaganda meselesi. Peki nereye kadar?

Gerçek yaşam rakamlara sığmıyor, sığamıyor artık. Ödenemeyen faturalar/ borçlar, alınamayan besin maddeleri, yüksek kiralar, el yakan/ hatta can yakan kreş/okul/ sağlık ödemeleri. İşçinin tepesinde giyotin gibi sallanan iş bulamama korkusu, işsizin çaresizliği..

Elinde avucunda bir şeyi olanlar satıyor günü kurtarma adına. Ya da alabiliyorsa dalıyor borca. Peki hiç bir şeyi olmayanlar, borçlanma kapasitesi bile bulunmayanlar? Kaldı ki borçla nereye kadar?

Bugün böyle ya, yarın ne olacak, ne kalacak elimizde? Ya da ne var?

Hal böyleyken yetmiyor bu ekonomik sorunlar, yeter mi?

Ayrıştırılan ötekine şiddet/ cinayet, uyuşturucusu,  mafyası, yetmedi nefret yürüyüşü düzenleyeni, ortada özel hayatlara müdahaleci/ baskıcı söylem ve hareketler. Kadını özel alana hapsetme çabaları. Laiklik?Tarikatlar ve  cemaat yapılanmaları?

Basına/medyaya/gazetecilere yönelik cezalar?

Seçime hazırlık vakti ve hatta erken seçim söylemi de girdi araya.

Propaganda kokusu her yerde, her uygulamada, her haberde.

Hafıza enteresan bir şey. Kendimize en yakın zamanda yapılanları hatırlarız da, öncesinde ne olmuş ne bitmiş, nerden nereye gelmişiz ne yaşamışız unutuveririz.

Küskün/ aldatılmış/ şiddet görmüş bir eşin, çiçekle, böcekle, lafla onunla bununla kandırılması gibi. Küskün eş bir- iki kanar, yaşadığını unutur/ ya da unutur gibi yapar ya , yine de eninde sonunda  o birliktelikten hayır gelmez, sonu  hüsran olur.

O kadar sürede de ne ev kalır, ne dam. Geçmiş olsun. Öyle kâr etmez danışman manışman.

Şimdi vatandaşa böyle çiçek böcek ve sözler dağıtma vakti. Son sözü de vatandaş söyleyecek tabii. Mevcut ilişkiyi başından sonuna bir değerlendirmek, bir bilanço çıkartmak gerekli. Hafızaları şöyle bir toparlama vakti. Ne kazandık, ne kaybettik?

Bakıyorum da çoğumuz; öteki beriki olmadan, ayrılmadan ayrıştırılmadan, dinimize/dinsizliğimize, yediğimize/ içtiğimize, gezdiğimize/tozduğumuza, kısacası özgürlüklerimize karışılmadan, adalete/hakka/hukuka/ liyakata güvenerek, birbirimizi anlayarak, farklılıklarımızla birlikte, baskısız, güvenli bir ortamda, barışla ve özgürce, her yönden eşit yurttaşlar olarak insan gibi yaşamak, geleceğe güvenle bakmak istiyoruz sadece.

Kimin başı açık, kimin örtülü, kim ne giymiş ne giymemiş, kim ne içmiş ne yemiş, kim kiminleymiş. Bunlar magazinin ve magazin meraklılarının konusu.

Erken seçim kokusu var söylemlerde. Propaganda her yerde. Her şey güllük gülistanlık olacak bir süre.

Tabii sesini duyurabilen yapıyor propagandayı o ayrı mesele.

Gözleri ve kulakları iyi açmalı, hafızayı olabildiğince tazelemeli.

Oy kullanmamak, oyuna sahip çıkmamak demek. “Kim nereye sürüklerse o yöne giderim ben” demek. Peki kimin hayatı bu? Bizim ve çocuklarınızın değil mi?

Demokrasiye, haklarımıza, geleceğe sahip çıkmak gerek. Yurttaş olarak, aynı toplumda yaşayan insanlar olarak bu hepimizin hem hakkı, hem de görevi.

 

 

 

 

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Loading…

0

Kemal Kılıçdaroğlu’nun acı günü

Antalya Zübeyde Hanım’ı anıyor